Thursday 12 August 2010

Brüksel Sıkıntısı, Reggae, Çiko

Brüksel’den sonra tekrar karşınızdayım.


Neler oldu Brüksel’in Leuven kasabasında? Hemen söyleyeyim: Çok ilginç bir çiftlik yaşamında çok ilginç insanlarla çok ilginç konular üzerine çok ilginç sohbetler ettik. Yok lan, şaka şaka… Çok ilginç sohbet nerede edecez, kimse ortak bir dil kullanmıyor ki…


Bir kere, bulunduğumuz mekan tamamen bir köy yeri gibiydi. Küçük bir köy gibi… Kahvehanesi eksik sadece… Tavuklar, başıboş köpekler, köy kokusu, köy hayvanı kokan mutfak, selam sabahı unutmuş insanlar falan… Çok garip bir yerdi.. Ayrıntılı bilgi için: De Beraklauw

Burada mekan çok şık gibi gösteriliyor, ama inanın değil...


Şimdi diyeceksiniz ki “Madem öyle bir yerdi bu Beraklauw denen yer, neden 9 gününü orada yedin bitirdin?” Hemen cevap vereyim, çünkü hafta sonu Geel denen yerde bir festival vardı. Reggae festivali. Bob Marley falan… Biz de çapati (tipik Hint ekmeği) yapıp satmaya çalıştık. Olmadı tabii. 30 tane falan sattık. Barış – ki Barış benim için Beraklauw’u yaşanır kılan tek neşe kaynağımdı –, ben, bir de Ivan denen İspanyol arkadaş… Biz ona “Çiko” diye hitap etmeye başladık. Bundan sonra da ondan Çiko diye söz edeceğim.


Neyse, biz 3 bebe, yaptığımız 450 çapatinin 30’unu zar zor satıp planladığımız başarıya ulaşamayınca biz de sittirettik çapati satma işini. Kendimizi içkiye ve eğlenceye verdik. 30 boş plastik bira bardağı toplayana 1 bira verildiğini duyduk ve yerden, sağdan soldan boş bira bardağı toplamaya karar verdik. Topladığımız bardak sayısı, yalan söylemeyeyim ama, tüm gece boyunca 1000’i falan geçti. Çünkü bir kere 14 bira bileti, diğer seferde de 15 bilet aldığımızı hatırlıyorum. Öncesinde tek tek toplanan biletler de var… Artık hesabı siz yapın derim ben..


Gecenin sonunda reggae müziğine dayanamayacak bir halde çadırıma gittiğimi hatırlıyorum.

Festival kafamız bir dünya, keyfimiz yerinde geçip gitti, derken tabii yine Beraklauw’a dönme vakti geldi çattı. Pazar gecesini orada geçirip ertesi gün aynen kaçış…


Barış zibidisi Berlin’e dönüş yaptı. Ben de Çiko’yla, Çiko’nun daha önce 8 ayını geçirdiği Fransa’nın bir yerindeki başka bir çiftliğe doğru yola koyuldum.

Yurena'nın arabasıyla Fransa'nın bi yerine kadar gittik.


Bu yolculuktan bahsetmeden önce size biraz Çiko’dan bahsedeyim. Bu adam İspanyol. 24 yaşında ve iki sendir yollarda. Herif bir sene boyunca İspanya’yı dolaşmış, Portekiz’e gitmiş, sonra Fransa’da, bu bahsedeceğim komünitede 8 ay yaşamış falan falan. Anlattığına göre yola çıkarken cebinde 6 € varmış. Otostopla gezmiş. Orada burada yatmış, sağda solda iş yapıp kazandığı parayla yola devam etmiş. Yaşadığı komünitelerden kıyafet, yiyecek, çadır falan sağlamış kendine. Çok süper bir çocuk. Beş parasız yaşıyor hayatını, ama şu ana kadar gördüğüm en keyifli, en mutlu adamlardan bir tanesi. Korkmayın korkmayın… Böyle bir yaşamı seçmeyeceğim (Anneniz-babanız sizin de blog’unuzu okusaydı siz de böyle telkin edici cümleleri blog’unuza sıkıştırmak zorunda kalırdınız).

Ama bu adam bana hakkaten de beş parasız hayatta kalınabileceğini ve bir insanın en küçük bir şeyden nasıl da mutlu olabileceğini gösterdi.


Neyse, biz bu adamla 3 gün otostop motostop, biletsiz trene binip, trenden atılmalar falan, bir şekilde Fransa’nın Sarlat denen kasabasına vardık. Bir gece Paris’te bir kanalın yanında sokakta tanıştığımız bir kız bir erkek iki gezginle beraber dışarıda uyku tulumlarında yattık. Bir gece de Orleans yakınlarında bir kasabada bir evin arka bahçesinde zıbardık. Sabah Belçikalı bir çift bizi yoldan aldı. Bunların kanına girdik. Bizimle gelmelerini sağladık. Onlar da tatildeymiş, kafalarına göre takılıyorlarmış falan. En sonunda istediğimiz yere vardık. Burası da bir komünite. Çiftlik gibi. Ama köy yeri gibi değil. Adı La Sorga. Daha yeni geldik. Çok güzel bir yere benziyor. Bakalım… En kısa zamanda burası ile ilgili de yazacağım size..


Öpüyorum…

1 comment:

  1. bebe iyice kaptırdın kendini komün hayatına..
    ben derim ki mutluysan gidebildiğin kadar git, dönme buradaki sıkıştırılıp paketlenmiş yaşama..
    herşeyin planlar, saatler, zaman dilimleri ve alışmışlıkla doldurulduğu buraya..
    öle işte pek eşref saatimde değilim şuan ve görünen o ki yakındır kafamın atması..
    sevgiyle kal

    ReplyDelete